Eserleri » Hacc Amelleri
Arama:
SAFA VE MERVE ARASINDA SA’Y ETMEK →
← Turların Sayısında Şüphe Etmek
TAVAF NAMAZI
Temettü umresi vaciplerinden üçüncüsü; tavaf namazıdır.
Tavaftan sonra iki rekât olarak kılınır. Bu namazın kılınış şekli ise sabah namazı gibidir. Sabah namazından farklı olarak sesli veya sesiz kılınması caizdir. Bu namazı Hz. İbrahim’in (a.s) makamına yakın bir yerde kılmak vaciptir. Makamın sağında solunda değil, arkasında kılmalıdır. Eğer makamın yakınında ve arkasında kılmak mümkün olmazsa, bu namazı hem makamın yakınında sağında veya solunda, hem de uzağında ve arkasında kılmak ihtiyata daha uygundur. Yapamıyorsa ikisinden mümkün olan birini kılmalıdır. Hiç birini de yapamazsa Mescid’in neresinde mümkün olursa orada kılmalıdır. Ama mümkün olduğu kadar makama yakın bir yerde kılması daha iyidir.
Evla ve ihtiyata daha uygun olanı daha sonra -sa’y zamanı daralıncaya kadar- makama yakın ve arkasında kılması mümkünse yeniden kılmasıdır.
Bu hüküm vacip tavafa aittir. Müstehap namazın tavafını ise, mescidin neresinde kılarsa caizdir.
327- Tavaf namazının vacip olduğunu bildiği halde kasıtlı olarak onu kılmayan her ihramlının haccı ihtiyaten batıldır.
328- Tavaftan sonra ihtiyat gereği tavaf namazını çabucak kılmalıdır. Yani örfe göre tavafı ile namazı arasında ara verilmiş sayılmamalıdır.
329- Tavaf namazını unutursa, tavaftan sonra yapılan ameli (sa’y gibi) bitirdikten sonra hatırlarsa, tavaf namazını yerine getirmelidir. Diğer amelleri yeniden yapması iyi olmakla birlikte vacip değildir.
Sa’y esnasında hatırlarsa onu kesip makamın arkasında namazı kıldıktan sonra, dönüp sa’yi bıraktığı yerden devam edip tamamlamalıdır.
Eğer Mekke’den çıktıktan sonra hatırlarsa; ihtiyata binaen zahmet ve meşakkat yol açmıyorsa geri dönüp onu yerinde kılmalıdır. Meşakkat olursa nerede hatırlarsa yerine getirmelidir. Onu kılmak için hareme dönmesi vacip değildir.
Şer-i hükmü bilmeyen kimse, hükmü unutan hükmündedir. Hükmü bilmediği durumda ise, kusurlu olup olmaması arasında bir fark yoktur.
330- Üzerine tavaf namazı vacip olan bir kimse ölürse, büyük oğluna kaza namazı hükümlerinde söylenen şartlar mevcut ise, bu namazı onun yerine kılması vaciptir.
(Bu şartlar tam ilmihal kitabında detaylı olarak anlatılmıştır.)
331- Namaz kılanın kıraati yanlış olursa; büyük bir bölümünü doğru okuduğu halde kıraatini tam olarak düzeltemiyorsa, bu şekilde namazı kılması yeterlidir. Ama büyük bir bölümünü doğru olarak okuyamıyorsa, ihtiyaten hem okuyabildiği kadarını okumalı hem de, Kurân’ın diğer ayetlerinden doğru okuyabildiği kadarını okumalıdır. Eğer Kurân’ın diğer bölümlerinden de bir miktarı doğru olarak okuyamıyorsa tesbih okumalıdır.
Zaman dar olur da kıraatinin tamamını değil de büyük bir bölümünü öğrenebilirse onunla yetinmelidir.
Bir miktarını da doğru olarak öğrenemezse, Kurân’ın başka ayetlerinden doğru olarak öğrenebildiklerini okumalıdır. Bunu da yapamazsa tesbih okuması yeterlidir.
Bu söylenenler Fatiha süresini okumakla ilgilidir. Ondan sonraki süreyi okumağa gelince, zahiren; okumasını bilmeyen ve öğrenemeyen kimsenin onu okuması vacip değildir. Bu hüküm kusurlu da olsa, kıraati doğru olarak okuyamayana aittir.
Evet, kusurlu ise en iyisi ve ihtiyata en uygun olanı, o namazı hem söylenen şekilde kılması, hem cemaatle kılması hem de kendi yerine kılması için naip tutmasıdır.
332- Eğer kıraatinin doğru olduğunu bilmiyor idiyse ve bu konuda mazereti de varsa namazı sahihtir. Namazdan sonra kıraatinin doğru olmadığını öğrenmiş olsa bile, ikinci kere kılması gerekmez. Ancak mazereti olmaz ise kıraati doğru şekilde öğrendikten sonra ikinci kere kılması gerekmez. Tavaf namazını unutarak kılmayan kimse de bu hükmün kapsamındadır.
SAFA VE MERVE ARASINDA SA’Y ETMEK →
← Turların Sayısında Şüphe Etmek
Tavaftan sonra iki rekât olarak kılınır. Bu namazın kılınış şekli ise sabah namazı gibidir. Sabah namazından farklı olarak sesli veya sesiz kılınması caizdir. Bu namazı Hz. İbrahim’in (a.s) makamına yakın bir yerde kılmak vaciptir. Makamın sağında solunda değil, arkasında kılmalıdır. Eğer makamın yakınında ve arkasında kılmak mümkün olmazsa, bu namazı hem makamın yakınında sağında veya solunda, hem de uzağında ve arkasında kılmak ihtiyata daha uygundur. Yapamıyorsa ikisinden mümkün olan birini kılmalıdır. Hiç birini de yapamazsa Mescid’in neresinde mümkün olursa orada kılmalıdır. Ama mümkün olduğu kadar makama yakın bir yerde kılması daha iyidir.
Evla ve ihtiyata daha uygun olanı daha sonra -sa’y zamanı daralıncaya kadar- makama yakın ve arkasında kılması mümkünse yeniden kılmasıdır.
Bu hüküm vacip tavafa aittir. Müstehap namazın tavafını ise, mescidin neresinde kılarsa caizdir.
327- Tavaf namazının vacip olduğunu bildiği halde kasıtlı olarak onu kılmayan her ihramlının haccı ihtiyaten batıldır.
328- Tavaftan sonra ihtiyat gereği tavaf namazını çabucak kılmalıdır. Yani örfe göre tavafı ile namazı arasında ara verilmiş sayılmamalıdır.
329- Tavaf namazını unutursa, tavaftan sonra yapılan ameli (sa’y gibi) bitirdikten sonra hatırlarsa, tavaf namazını yerine getirmelidir. Diğer amelleri yeniden yapması iyi olmakla birlikte vacip değildir.
Sa’y esnasında hatırlarsa onu kesip makamın arkasında namazı kıldıktan sonra, dönüp sa’yi bıraktığı yerden devam edip tamamlamalıdır.
Eğer Mekke’den çıktıktan sonra hatırlarsa; ihtiyata binaen zahmet ve meşakkat yol açmıyorsa geri dönüp onu yerinde kılmalıdır. Meşakkat olursa nerede hatırlarsa yerine getirmelidir. Onu kılmak için hareme dönmesi vacip değildir.
Şer-i hükmü bilmeyen kimse, hükmü unutan hükmündedir. Hükmü bilmediği durumda ise, kusurlu olup olmaması arasında bir fark yoktur.
330- Üzerine tavaf namazı vacip olan bir kimse ölürse, büyük oğluna kaza namazı hükümlerinde söylenen şartlar mevcut ise, bu namazı onun yerine kılması vaciptir.
(Bu şartlar tam ilmihal kitabında detaylı olarak anlatılmıştır.)
331- Namaz kılanın kıraati yanlış olursa; büyük bir bölümünü doğru okuduğu halde kıraatini tam olarak düzeltemiyorsa, bu şekilde namazı kılması yeterlidir. Ama büyük bir bölümünü doğru olarak okuyamıyorsa, ihtiyaten hem okuyabildiği kadarını okumalı hem de, Kurân’ın diğer ayetlerinden doğru okuyabildiği kadarını okumalıdır. Eğer Kurân’ın diğer bölümlerinden de bir miktarı doğru olarak okuyamıyorsa tesbih okumalıdır.
Zaman dar olur da kıraatinin tamamını değil de büyük bir bölümünü öğrenebilirse onunla yetinmelidir.
Bir miktarını da doğru olarak öğrenemezse, Kurân’ın başka ayetlerinden doğru olarak öğrenebildiklerini okumalıdır. Bunu da yapamazsa tesbih okuması yeterlidir.
Bu söylenenler Fatiha süresini okumakla ilgilidir. Ondan sonraki süreyi okumağa gelince, zahiren; okumasını bilmeyen ve öğrenemeyen kimsenin onu okuması vacip değildir. Bu hüküm kusurlu da olsa, kıraati doğru olarak okuyamayana aittir.
Evet, kusurlu ise en iyisi ve ihtiyata en uygun olanı, o namazı hem söylenen şekilde kılması, hem cemaatle kılması hem de kendi yerine kılması için naip tutmasıdır.
332- Eğer kıraatinin doğru olduğunu bilmiyor idiyse ve bu konuda mazereti de varsa namazı sahihtir. Namazdan sonra kıraatinin doğru olmadığını öğrenmiş olsa bile, ikinci kere kılması gerekmez. Ancak mazereti olmaz ise kıraati doğru şekilde öğrendikten sonra ikinci kere kılması gerekmez. Tavaf namazını unutarak kılmayan kimse de bu hükmün kapsamındadır.