Eserleri » Tam İlmihal
Arama:
YED’İ EMİN →
← İLMİHALE AİT OLMAYAN TAMAMLAYICI KONULAR
KREDİLER
Krediler iki çeşittir:
1) İthalat için alınan krediler: İthalat mallarını getirmek isteyen kişi bankaya müracaat eder ve kendisi için kredi açılmasını ister. Sonuçta banka ithal edilmiş malların senetlerini kredi sahibine teslim ederek istenilen meblağı malı ihraç edenin hesabına geçirir.
Yapılan muamele tamamlandıktan sonra ihracatçı ile yazışarak veya ülke içindeki vekili ile görüşerek malların miktar ve kalitesi ile ilgili bilgileri içeren dokümanı alır, onların bir kısmının karşılığı olan meblağı bankaya yatırır, banka da sonuçta senetleri alarak, ithal edilen malların ücretini satıcıya gönderir.
2- İhracat için alınan krediler: Bu kredinin yukarıdaki kredi türü ile sadece isim farkı vardır. O da şu ki: Krediyi alan kişi yurt dışına mal ihraç etmek istemektedir. Yurt dışındaki yabancı alıcı, onunla irtibat kurmak için bankada kredi hesabı açar. Buna göre banka da ihraç edilecek malların senetlerini alıcıya, yukarıda zikredilen aşamalardan sonra gerekli meblağı da ihracatçıya verir.
Sonuçta bu iki kredi türünün aslında birbirinden farkı yoktur. Kredi, -ister ithalat için olsun ister ihracat için- bankanın, müşterisine taahhüt ettiği bir borçtur. Yani satın alınmış malın değerini satıcıya, malın senetlerini de müşteriye teslim etmektir.
Bir başka kredi türü daha vardır. O da şu ki: İhracatçı çıkaracağı malların miktar ve kalitesini belirten bir listeyi, ithalatçı ile herhangi bir muameleye girmeden, bankaya veya onun ülkedeki şubesine gönderir. O kişi, listede sözü edilen malı almak istediği takdirde bankada kredi hesabı açmasını ister. Banka da malların senetlerini verip karşılığındaki meblağı alır.
9- Zahiren bankalarda zikredilen kredileri açtırmak caizdir.
10- Banka kredi sahibinden iki şekilde kâr elde eder:
1) Bankacılık hizmetlerinden ettiği kâr: Mesela, belli meblağı vermeyi taahhüt etmek, ihracatçı ile irtibat kurmak, malların senetlerini almak, onları alıcıya vermek ve vs. işler.
Bu tür kâr alımı caizdir. Zira cüâle akdine girer. Yani kredi sahibi, bu hizmetlerine karşılık bankaya belirli bir meblağı tahsis eder. Aynı zamanda -sahih olma şartlarını taşıdığı takdirde- bunu kira akdine de dahil etmek mümkündür.
2) Banka malın değerini müşterinin hesabından değil de kendi malından öderse, onu belirli bir müddete kadar müşteriden istememek karşılığında, ödediği meblağın tümünün belirli yüzdesinden, belirli bir kâr elde eder.
Bu tür kâr elde etmenin, şu şekilde sahih olabileceği söylenmiştir: Banka, kredi sahibine verdiği parayı borç olarak vermezse, borç akdi okunmadığından verilen para onun mülküne girmez ve böylece faiz söz konusu olmaz. Banka müşterinin isteği üzerine onu başka birine öder. Buna göre kredi sahibinin zamaneti (telef etme kaidesine göre) zarara uğratma sonucu doğan bir zamanettir. Dolayısıyla borç zamaneti olmadığından kâr almak da faiz olmaz.
Fakat kredi sahibinin, sadece bankaya olan borcunun aslına zamin olduğu açıktır. Dolayısıyla, bankanın ödeme konusunda ona verdiği müddet karşılığında, kâr alması faiz ve haramdır.
Elbette kredi sahibi borcunu ödeme karşılığında, bankadan taraf asıl borcu ve süre karşısındaki kârını -mesela iki aylık- cüâle yapabilirse, bu cüâle akdine gireceğinden muamelenin sahih olması kuvvetle muhtemeldir.
Yine bu muamelenin faizli olmasında kurtulmak ve kâr almayı sahih kılmak için onu alış-veriş akdine çevirmek de mümkündür. Çünkü banka malın fiyatını ihracatçıya yabancı parayla ödediğinden, o miktar yabancı parayı müşterinin zimmetine geçirip, ülkedeki yaygın olan paraya satmak mümkündür. Bu durumda, ödenen ve alınan cinsler farklı olduğu için, elde edilen kâr faiz olmaz.
Yukarıda açıklanan meselelerin tümü, özel bankanın, açılan hesapların muhatabı olması halindedir. Hâlbuki devlet bankası veya müşterek bankalarda, borç talipleri sahibi bilinmeyen maldan kredililerini ödedikleri için şer’i açıdan şahıs, bankaya borçlanmaz. Dolayısıyla asıl borcunu kârı ile birlikte ödemeyi taahhüt etmesi faiz kabilinden olmaz ve haram değildir.
YED’İ EMİN →
← İLMİHALE AİT OLMAYAN TAMAMLAYICI KONULAR
1) İthalat için alınan krediler: İthalat mallarını getirmek isteyen kişi bankaya müracaat eder ve kendisi için kredi açılmasını ister. Sonuçta banka ithal edilmiş malların senetlerini kredi sahibine teslim ederek istenilen meblağı malı ihraç edenin hesabına geçirir.
Yapılan muamele tamamlandıktan sonra ihracatçı ile yazışarak veya ülke içindeki vekili ile görüşerek malların miktar ve kalitesi ile ilgili bilgileri içeren dokümanı alır, onların bir kısmının karşılığı olan meblağı bankaya yatırır, banka da sonuçta senetleri alarak, ithal edilen malların ücretini satıcıya gönderir.
2- İhracat için alınan krediler: Bu kredinin yukarıdaki kredi türü ile sadece isim farkı vardır. O da şu ki: Krediyi alan kişi yurt dışına mal ihraç etmek istemektedir. Yurt dışındaki yabancı alıcı, onunla irtibat kurmak için bankada kredi hesabı açar. Buna göre banka da ihraç edilecek malların senetlerini alıcıya, yukarıda zikredilen aşamalardan sonra gerekli meblağı da ihracatçıya verir.
Sonuçta bu iki kredi türünün aslında birbirinden farkı yoktur. Kredi, -ister ithalat için olsun ister ihracat için- bankanın, müşterisine taahhüt ettiği bir borçtur. Yani satın alınmış malın değerini satıcıya, malın senetlerini de müşteriye teslim etmektir.
Bir başka kredi türü daha vardır. O da şu ki: İhracatçı çıkaracağı malların miktar ve kalitesini belirten bir listeyi, ithalatçı ile herhangi bir muameleye girmeden, bankaya veya onun ülkedeki şubesine gönderir. O kişi, listede sözü edilen malı almak istediği takdirde bankada kredi hesabı açmasını ister. Banka da malların senetlerini verip karşılığındaki meblağı alır.
9- Zahiren bankalarda zikredilen kredileri açtırmak caizdir.
10- Banka kredi sahibinden iki şekilde kâr elde eder:
1) Bankacılık hizmetlerinden ettiği kâr: Mesela, belli meblağı vermeyi taahhüt etmek, ihracatçı ile irtibat kurmak, malların senetlerini almak, onları alıcıya vermek ve vs. işler.
Bu tür kâr alımı caizdir. Zira cüâle akdine girer. Yani kredi sahibi, bu hizmetlerine karşılık bankaya belirli bir meblağı tahsis eder. Aynı zamanda -sahih olma şartlarını taşıdığı takdirde- bunu kira akdine de dahil etmek mümkündür.
2) Banka malın değerini müşterinin hesabından değil de kendi malından öderse, onu belirli bir müddete kadar müşteriden istememek karşılığında, ödediği meblağın tümünün belirli yüzdesinden, belirli bir kâr elde eder.
Bu tür kâr elde etmenin, şu şekilde sahih olabileceği söylenmiştir: Banka, kredi sahibine verdiği parayı borç olarak vermezse, borç akdi okunmadığından verilen para onun mülküne girmez ve böylece faiz söz konusu olmaz. Banka müşterinin isteği üzerine onu başka birine öder. Buna göre kredi sahibinin zamaneti (telef etme kaidesine göre) zarara uğratma sonucu doğan bir zamanettir. Dolayısıyla borç zamaneti olmadığından kâr almak da faiz olmaz.
Fakat kredi sahibinin, sadece bankaya olan borcunun aslına zamin olduğu açıktır. Dolayısıyla, bankanın ödeme konusunda ona verdiği müddet karşılığında, kâr alması faiz ve haramdır.
Elbette kredi sahibi borcunu ödeme karşılığında, bankadan taraf asıl borcu ve süre karşısındaki kârını -mesela iki aylık- cüâle yapabilirse, bu cüâle akdine gireceğinden muamelenin sahih olması kuvvetle muhtemeldir.
Yine bu muamelenin faizli olmasında kurtulmak ve kâr almayı sahih kılmak için onu alış-veriş akdine çevirmek de mümkündür. Çünkü banka malın fiyatını ihracatçıya yabancı parayla ödediğinden, o miktar yabancı parayı müşterinin zimmetine geçirip, ülkedeki yaygın olan paraya satmak mümkündür. Bu durumda, ödenen ve alınan cinsler farklı olduğu için, elde edilen kâr faiz olmaz.
Yukarıda açıklanan meselelerin tümü, özel bankanın, açılan hesapların muhatabı olması halindedir. Hâlbuki devlet bankası veya müşterek bankalarda, borç talipleri sahibi bilinmeyen maldan kredililerini ödedikleri için şer’i açıdan şahıs, bankaya borçlanmaz. Dolayısıyla asıl borcunu kârı ile birlikte ödemeyi taahhüt etmesi faiz kabilinden olmaz ve haram değildir.