Eserleri » Tam İlmihal
Arama:
FiTRe ZEKÂTI (fıtır sadakası) →
← ZEKÂTIN NİYETİ
ZEKÂTLA İLGİLİ Diğer HÜKÜMLER
1923- İnsan, arpa ile buğdayın zekâtını, tanelerini samandan ayırırken, hurma ve üzümün zekâtını ise kuruduklarında fakire vermesi ya da malından ayırması gerekir. Altın, gümüş, sığır, koyun ve devenin zekâtını da on birinci ay tamamlandıktan sonra fakire vermeli veya malından ayırmalıdır.
1924- Zekât olarak ayrılan malı müstahak olan birine hemen vermek farz değildir; mantıklı bir sebepten dolayı geciktirirse sakıncası yoktur.
1925- Bir kimse, zekât ödeme gücüne sahip olduğu hâl-de zekâtını geciktirir ve müstahak olan kişiye ulaştırmadan önce kendi kusuru yüzünden telef olursa, bedelini ödemesi gerekir.
1926- Zekât farz olduktan sonra ödeme gücüne sahip olduğu hâlde müstahak birine ulaştırmaz ve bir kusuru olmaksızın mal telef olursa, doğru bir sebebi olmadan geciktirmişse bedelini vermelidir. Hatta geçerli bir nedeni olsa dahi, örneğin belli bir fakire vermek için veya yavaş yavaş fakirlere ulaştırmak için geciktirmiş olsa bile, farz ihtiyat gereği sorumludur.
1927- Bir kimse, zekât miktarını bizzat zekât verilmesi gereken malın kendisinden ayırıp bir kenara koyarsa, malın geri kalan kısmında tasarruf edebilir. Fakat başka bir maldan ayırmışsa, zekâtı farz olan malın tamamını kullanabilir.
1928- İnsan, zekât olarak ayırdığı malı kendisine alıp, yerine başka bir şey koyamaz.
1929- Zekât için ayrılan maldan bir menfaat elde edilirse, örneğin zekât olarak ayrılmış koyun doğarsa, zekat hükmündedir.
1930- Zekâtı ayırdığı sırada müstahak olan birisi hazır bulunursa, zekâtı ona vermek daha iyidir; ama bir sebepten dolayı zekât almakta önceliği olan birisine vermeye niyet etmişse, o hariç.
1931- İnsan zekât olarak ayırdığı malın kendisiyle şer'î hâkimin izni olmadan, şahsı için ticaret yapar ve zarar ederse, zekattan bir şey eksiltemez. Fakat kâr ederse, farz ihtiyat gereği müstahak olana vermelidir.
1932- İnsan, henüz üzerine zekât farz olmadan önce bir şeyi zekât karşılığı fakirlere verirse, zekâta sayamaz. Ancak zekât farz olduktan sonra fakirin fakirliği devam eder ve fakire zekât olarak verdiği şey de onun yanında mev-cut bulunursa, zekât farz olmadan önce verdiği şeyi zekât olarak sayabilir.
1933- Bir fakir, üzerine zekâtın farz olmadığını bildiği bir kişiden zekât olarak bir şeyi alır ve o da yanında telef olursa, sorumludur; [bedelini ödemelidir.] Fakat o kişiye zekât farz olduktan sonra fakirin fakirliği devam ederse, ona verdiği şeyin bedelini zekât olarak sayabilir.
1934- Bir fakir, üzerine zekâtın farz olmadığını bilmediği bir insandan zekât karşılığı bir şey aldıktan sonra elinde telef olursa, zâmin değildir. İnsan verdiği bu malın bedelini zekât olarak sayamaz.
1935- Sığır, koyun ve devenin zekâtını haysiyetli fakirlere vermek müstehaptır. Yine zekâtı verirken de kendi yakınlarını diğerlerine, ilim ve kemal sahibi kimseleri başkalarına ve dilenmeyen fakirleri dilenenlere tercih etmek müstehaptır. Ancak bir fakire zekât vermeyi başka bir sebepten dolayı daha iyi bulması mümkündür.
1936- Zekâtı alenî ve açıktan vermek, müstehap sadakayı ise gizli olarak vermek daha iyidir.
1937- Zekât vermesi gereken kimsenin bulunduğu şehirde müstahak biri bulunmaz ve zekâtın verileceği diğer yerlere de ulaştıramazsa, başka bir şehre götürebilir. bu durumda eğer saklamada ihmalkarlık etmemişse sorumlu değildir. Şer’i hâkimden izin alarak başka bir şehre götürürse, telef olması halinde yine sorumlu değildir. O şehre götürülmesi için yapılan masrafları zekâttan hesaplayabilir.
1938- Kendi şehrinde zekât almaya ehil olan birisi bulunsa bile zekâtı başka bir şehre götürebilir; ama o şehre götürme masraflarını kendisi karşılamalıdır. Zekât olarak ayırdığı mal telef olursa, sorumludur. Fakat şer'î hâkimin izniyle götürmüş olursa sorumlu değildir.
1939- Zekât olarak vermek istediği buğday, arpa, kuru üzüm ve hurmanın ölçü ve tartı masrafları mal sahibinin kendisine aittir.
1940- Bir kimsenin, zekât verdiği kişiden zekâtı tekrar kendisine satma talebinde bulunması mekruhtur. Ancak zekât alan kimse, zekât olarak aldığı malı satmak isterse, fiyatını belirledikten sonra zekât veren, onu satın almada diğerlerine göre öncelik sahibidir.
1941- Bir kimse, -önceki yıllara ait olsa bile- üzerine farz olan zekâtı verip vermediğinden şüphe ederse, zekatlı malda mevcut olursa, zekâtını vermesi gerekir. Aynı yıla ait olsa dahi, malın kendisi telef olursa, zekâtı yoktur.
1942- Zekât almaya müstahak olan kimse, zekât veren kimseyle farz olan miktardan aza anlaşamaz ve değeri o miktardan fazla olan bir şeyi zekât karşılığı kabul edemez veya zekât sahibi, kendisine geri vermesi şatıyla müstahak olana zekât veremez. Fakat müstahak, zekâtı aldıktan sonra kendi isteğiyle geri verirse, sakıncası yoktur. Örneğin, çok zekât borcu olan bir kimse fakir düşer ve zekâtı ödeme gücüne sahip olmazsa, tövbe de etmişse, fakir zekâtı teslim aldıktan sonra tekrar ona bağışlamaya razı olursa sakıncası yoktur.
1943- İnsan, Allah yolunda harcanacak zekâttan, Kurân, dinî kitap ve dua kitabı satın alıp vakfedemez. Fakat genelin maslahatına olur ve farz ihtiyat gereği şer’i hâkimden de izin almış olursa, sakıncası yoktur.
1944- Bir kimse, zekâtla bir mülkü satın alıp, gelirini kendi masraflarında harcamaları için evladına veya geçimini sağlamakla yükümlü olduğu kimselere vakfedemez.
1945- İnsan hacca, ziyarete ve benzeri yerlere gitmek için, Allah yolunda harcanan zekâttan alabilir. Fakir olmasa veya yıllık ihtiyacını karşılayacak kadar zekât olmış olsa bile hüküm aynıdır. Elbette onun hacca, ziyarete ve benzeri yerlere gitmesinin genelin faydasına olması gerekir. Farz ihtiyat gereği, zekâtı bu yerlerde harcamak için şer’i hâkimden izin de almalıdır.
1946- Bir kimse, fakir olan birini malının zekâtını ver-mesi için vekil ederse, bakılır: Eğer vekil olan fakir, kendisinin o maldan bir şey alma hakkına sahip olmadığı hususunda müvekkilinin böyle bir niyeti olduğuna ihtimal verirse, ondan kendisine bir şey alamaz. Fakat vekil, müvekkilinin böyle bir niyete sahip olmadığını kesin olarak bilirse, ondan kendisi için de alabilir.
1947- Deve, sığır, koyun, altın ve gümüşü zekât olarak alan fakirin aldıkları, nisap miktarına ulaşır ve zekâtın farz olmasını gerektiren diğer şartlara da sahip olursa, onlardan zekât vermesi gerekir.
1948- Zekâtı verilmesi gereken bir malda iki kişi ortak olur ve onlardan birisi kendi hissesinin zekâtını verir ve da-ha sonra kazandıkları bu malı paylaşırlarsa, eğer zekât veren kimse, ortağının kendi hissesinin zekâtını vermediğini ve sonra da vermeyeceğini bilirse, kendi hissesinde tasarruf etmesinin sakıncası yoktur.
1949- Humus veya zekât borcu olup keffaret, nezir ve benzerini de vermesi gereken kimsenin bunların dışında aldığı bir başka borcu da olur ve bunların hepsini ödemeye de gücü yetmezse, eğer humus veya zekâtı farz olan mal henüz mevcut bulunuyorsa, humus veya zekât borcunu ödemelidir. Fakat o mal yok olmuşsa, humus, zekât ve borcunu ödemesinin, kefaret ve nezir borçlarına önceliği vardır.
1950- Humus veya zekât borcu ile üzerine hac farz olan ve borcu da olduğu hâlde ölen kimsenin bıraktığı mal, bütün bu borçları için kâfi gelmezse; bu durumda eğer humus veya zekâtını verilmeyen mal mevcutsa, önce humus veya zekât borcunu vermeli, malın geri kalan kısmıyla da diğer borçlarını ödemelidirler. Fakat humus veya zekâtı farz olan mal yok olursa, ölüden kalan malı borçlarına ödemeli, geriye malı kalırsa haccı için harcamalıdırlar. Yine fazla kalırsa humus ve zekât borçlarına vermelidirler.
1951- İlim tahsili yapan bir kimse, ilim tahsili ile meşgul olmazsa kendi geçimini sağlamak için çalışmalıdır. Tahsili kendisine farz olursa, fakirlerin hakkından ona zekât verilebilir. Tahsili toplumun maslahatına olursa ve farz ihtiyat gereği şer’i hâkimden de izin almışsa, Allah yolunda harcanan bölümden ona zekât vermek caizdir. Aksi taktirde caiz olmaz.
FiTRe ZEKÂTI (fıtır sadakası) →
← ZEKÂTIN NİYETİ
1924- Zekât olarak ayrılan malı müstahak olan birine hemen vermek farz değildir; mantıklı bir sebepten dolayı geciktirirse sakıncası yoktur.
1925- Bir kimse, zekât ödeme gücüne sahip olduğu hâl-de zekâtını geciktirir ve müstahak olan kişiye ulaştırmadan önce kendi kusuru yüzünden telef olursa, bedelini ödemesi gerekir.
1926- Zekât farz olduktan sonra ödeme gücüne sahip olduğu hâlde müstahak birine ulaştırmaz ve bir kusuru olmaksızın mal telef olursa, doğru bir sebebi olmadan geciktirmişse bedelini vermelidir. Hatta geçerli bir nedeni olsa dahi, örneğin belli bir fakire vermek için veya yavaş yavaş fakirlere ulaştırmak için geciktirmiş olsa bile, farz ihtiyat gereği sorumludur.
1927- Bir kimse, zekât miktarını bizzat zekât verilmesi gereken malın kendisinden ayırıp bir kenara koyarsa, malın geri kalan kısmında tasarruf edebilir. Fakat başka bir maldan ayırmışsa, zekâtı farz olan malın tamamını kullanabilir.
1928- İnsan, zekât olarak ayırdığı malı kendisine alıp, yerine başka bir şey koyamaz.
1929- Zekât için ayrılan maldan bir menfaat elde edilirse, örneğin zekât olarak ayrılmış koyun doğarsa, zekat hükmündedir.
1930- Zekâtı ayırdığı sırada müstahak olan birisi hazır bulunursa, zekâtı ona vermek daha iyidir; ama bir sebepten dolayı zekât almakta önceliği olan birisine vermeye niyet etmişse, o hariç.
1931- İnsan zekât olarak ayırdığı malın kendisiyle şer'î hâkimin izni olmadan, şahsı için ticaret yapar ve zarar ederse, zekattan bir şey eksiltemez. Fakat kâr ederse, farz ihtiyat gereği müstahak olana vermelidir.
1932- İnsan, henüz üzerine zekât farz olmadan önce bir şeyi zekât karşılığı fakirlere verirse, zekâta sayamaz. Ancak zekât farz olduktan sonra fakirin fakirliği devam eder ve fakire zekât olarak verdiği şey de onun yanında mev-cut bulunursa, zekât farz olmadan önce verdiği şeyi zekât olarak sayabilir.
1933- Bir fakir, üzerine zekâtın farz olmadığını bildiği bir kişiden zekât olarak bir şeyi alır ve o da yanında telef olursa, sorumludur; [bedelini ödemelidir.] Fakat o kişiye zekât farz olduktan sonra fakirin fakirliği devam ederse, ona verdiği şeyin bedelini zekât olarak sayabilir.
1934- Bir fakir, üzerine zekâtın farz olmadığını bilmediği bir insandan zekât karşılığı bir şey aldıktan sonra elinde telef olursa, zâmin değildir. İnsan verdiği bu malın bedelini zekât olarak sayamaz.
1935- Sığır, koyun ve devenin zekâtını haysiyetli fakirlere vermek müstehaptır. Yine zekâtı verirken de kendi yakınlarını diğerlerine, ilim ve kemal sahibi kimseleri başkalarına ve dilenmeyen fakirleri dilenenlere tercih etmek müstehaptır. Ancak bir fakire zekât vermeyi başka bir sebepten dolayı daha iyi bulması mümkündür.
1936- Zekâtı alenî ve açıktan vermek, müstehap sadakayı ise gizli olarak vermek daha iyidir.
1937- Zekât vermesi gereken kimsenin bulunduğu şehirde müstahak biri bulunmaz ve zekâtın verileceği diğer yerlere de ulaştıramazsa, başka bir şehre götürebilir. bu durumda eğer saklamada ihmalkarlık etmemişse sorumlu değildir. Şer’i hâkimden izin alarak başka bir şehre götürürse, telef olması halinde yine sorumlu değildir. O şehre götürülmesi için yapılan masrafları zekâttan hesaplayabilir.
1938- Kendi şehrinde zekât almaya ehil olan birisi bulunsa bile zekâtı başka bir şehre götürebilir; ama o şehre götürme masraflarını kendisi karşılamalıdır. Zekât olarak ayırdığı mal telef olursa, sorumludur. Fakat şer'î hâkimin izniyle götürmüş olursa sorumlu değildir.
1939- Zekât olarak vermek istediği buğday, arpa, kuru üzüm ve hurmanın ölçü ve tartı masrafları mal sahibinin kendisine aittir.
1940- Bir kimsenin, zekât verdiği kişiden zekâtı tekrar kendisine satma talebinde bulunması mekruhtur. Ancak zekât alan kimse, zekât olarak aldığı malı satmak isterse, fiyatını belirledikten sonra zekât veren, onu satın almada diğerlerine göre öncelik sahibidir.
1941- Bir kimse, -önceki yıllara ait olsa bile- üzerine farz olan zekâtı verip vermediğinden şüphe ederse, zekatlı malda mevcut olursa, zekâtını vermesi gerekir. Aynı yıla ait olsa dahi, malın kendisi telef olursa, zekâtı yoktur.
1942- Zekât almaya müstahak olan kimse, zekât veren kimseyle farz olan miktardan aza anlaşamaz ve değeri o miktardan fazla olan bir şeyi zekât karşılığı kabul edemez veya zekât sahibi, kendisine geri vermesi şatıyla müstahak olana zekât veremez. Fakat müstahak, zekâtı aldıktan sonra kendi isteğiyle geri verirse, sakıncası yoktur. Örneğin, çok zekât borcu olan bir kimse fakir düşer ve zekâtı ödeme gücüne sahip olmazsa, tövbe de etmişse, fakir zekâtı teslim aldıktan sonra tekrar ona bağışlamaya razı olursa sakıncası yoktur.
1943- İnsan, Allah yolunda harcanacak zekâttan, Kurân, dinî kitap ve dua kitabı satın alıp vakfedemez. Fakat genelin maslahatına olur ve farz ihtiyat gereği şer’i hâkimden de izin almış olursa, sakıncası yoktur.
1944- Bir kimse, zekâtla bir mülkü satın alıp, gelirini kendi masraflarında harcamaları için evladına veya geçimini sağlamakla yükümlü olduğu kimselere vakfedemez.
1945- İnsan hacca, ziyarete ve benzeri yerlere gitmek için, Allah yolunda harcanan zekâttan alabilir. Fakir olmasa veya yıllık ihtiyacını karşılayacak kadar zekât olmış olsa bile hüküm aynıdır. Elbette onun hacca, ziyarete ve benzeri yerlere gitmesinin genelin faydasına olması gerekir. Farz ihtiyat gereği, zekâtı bu yerlerde harcamak için şer’i hâkimden izin de almalıdır.
1946- Bir kimse, fakir olan birini malının zekâtını ver-mesi için vekil ederse, bakılır: Eğer vekil olan fakir, kendisinin o maldan bir şey alma hakkına sahip olmadığı hususunda müvekkilinin böyle bir niyeti olduğuna ihtimal verirse, ondan kendisine bir şey alamaz. Fakat vekil, müvekkilinin böyle bir niyete sahip olmadığını kesin olarak bilirse, ondan kendisi için de alabilir.
1947- Deve, sığır, koyun, altın ve gümüşü zekât olarak alan fakirin aldıkları, nisap miktarına ulaşır ve zekâtın farz olmasını gerektiren diğer şartlara da sahip olursa, onlardan zekât vermesi gerekir.
1948- Zekâtı verilmesi gereken bir malda iki kişi ortak olur ve onlardan birisi kendi hissesinin zekâtını verir ve da-ha sonra kazandıkları bu malı paylaşırlarsa, eğer zekât veren kimse, ortağının kendi hissesinin zekâtını vermediğini ve sonra da vermeyeceğini bilirse, kendi hissesinde tasarruf etmesinin sakıncası yoktur.
1949- Humus veya zekât borcu olup keffaret, nezir ve benzerini de vermesi gereken kimsenin bunların dışında aldığı bir başka borcu da olur ve bunların hepsini ödemeye de gücü yetmezse, eğer humus veya zekâtı farz olan mal henüz mevcut bulunuyorsa, humus veya zekât borcunu ödemelidir. Fakat o mal yok olmuşsa, humus, zekât ve borcunu ödemesinin, kefaret ve nezir borçlarına önceliği vardır.
1950- Humus veya zekât borcu ile üzerine hac farz olan ve borcu da olduğu hâlde ölen kimsenin bıraktığı mal, bütün bu borçları için kâfi gelmezse; bu durumda eğer humus veya zekâtını verilmeyen mal mevcutsa, önce humus veya zekât borcunu vermeli, malın geri kalan kısmıyla da diğer borçlarını ödemelidirler. Fakat humus veya zekâtı farz olan mal yok olursa, ölüden kalan malı borçlarına ödemeli, geriye malı kalırsa haccı için harcamalıdırlar. Yine fazla kalırsa humus ve zekât borçlarına vermelidirler.
1951- İlim tahsili yapan bir kimse, ilim tahsili ile meşgul olmazsa kendi geçimini sağlamak için çalışmalıdır. Tahsili kendisine farz olursa, fakirlerin hakkından ona zekât verilebilir. Tahsili toplumun maslahatına olursa ve farz ihtiyat gereği şer’i hâkimden de izin almışsa, Allah yolunda harcanan bölümden ona zekât vermek caizdir. Aksi taktirde caiz olmaz.