Eserleri » Özet Olarak İbadet Hükümleri
Arama:
Taharet Hükümleri →
Taklit Hükümleri
Büyük Taklit Mercii Ayetullah Seyyid Ali Hüseyni Sistani Hazretlerinin Fetvalarına Mutabık Olarak Hazırlanmıştır
Rahman ve Rahim olan Allah’ın Adıyla
Hamd âlemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur. Yaratılmışların en hayırlısı olan Hz. Muhammed’e ve tertemiz Ehlibeytine salat-u selam olsun.
Elinizdeki risale, ibadetlerin hükümlerinden bir özet olup beş önemli ibadet (namaz, oruç, hac, zekât ve humus) hakkındaki genel hükümleri içermektedir. Ayrıca taharet, taklit, emr-i maruf ve nehy-i münker hakkında da özet bilgi sunmaktadır.
Bu risale büyük taklit mercii Ayetullah Sistani hazretlerinin fetvalarıyla mutabık olup onun mukallitlerinden bazılarının isteği üzerine hazırlanmıştır.
Yüce Allah’tan bu risalenin müminler için faydalı olmasını niyaz eder ve bizleri kendi rızasına muvaffak kılmasını dileriz.
1. Mesele: Yüce İslam şeriati vacipler ve haramlardan oluşan ameli konuları içerir. Her mükellef bu hükümlere uymak zorundadır ve yaptığı amelin bunlara uyduğundan emin olmalıdır. Bu da genellikle müçtehit olmayan kimse için aşağıdaki iki yoldan biri dışında mümkün değildir:
1- Taklit: Mükellef, amellerini taklit edilme salahiyetine sahip bir müçtehidin fetvalarına mutabık olacak şekilde yapmalıdır.
2- İhtiyat: Mükellef gerçek manada görevini yerine getirdiğine yakin edecek şekilde davranmalıdır. Mesela; namazda kamet getirmenin vacip olabileceği ihtimalini taşıdığında onu yerine getirmelidir. Aynı şekilde eğer sigaranın haram olabileceği ihtimalini taşıyorsa ve ihtiyat etmek istiyorsa onu terk etmelidir.
Bazı yerlerde ihtiyat bir ameli farklı şekillerde tekrar etmeyi gerektirebilir. Mesela; yolculuktaki kişi ihtiyat etmek istiyorsa bazı durumlarda öğlen namazını hem tam, hem de kısaltılmış şekilde kılmalıdır.
Şunu da hatırlatmakta fayda vardır: İhtiyatın ne şekilde yapılacağı ile ilgili yöntem ve metodoloji genel olarak geniş çapta bir fıkhi kültürü gerektirir ki İslam toplumundaki insanların çoğu bundan yoksundur. Bununla birlikte ihtiyat çoğu yerde meşakkatli ve hatta bazen imkânsızdır. Tüm bu sebeplerden dolayı “taklit” ile amel etmek, mükelleflerin çoğu için şer’i hükümlerini yerine getirebilmeleri açısından en iyi yöntemdir.
2. Mesele: Kızların mükellef olma çağı – ay takvimine göre – dokuz yaşını tamamlamış olmalarıdır. (Güneş takvimine göre takriben sekiz yıl, sekiz ay, yirmi güne tekabül eder.) Erkeklerde ergin olma yaşı, – ay takvimine göre – on beş yılı tamamlamış olmalarıyladır. (Güneş takvimine göre takriben on dört yıl, yedi ay, on beş güne tekabül eder.) Fakat eğer erkek – ay takvimine göre – on beş yılı tamamlamadan önce dahi aşağıda zikredilen nişanelerden birine haiz olursa buluğa ermiş sayılır:
Birincisi: Karın altı ve avret yerinin üzerinde kaba kıllar çıkmışsa.
İkincisi: İster uykuda iken ister uyanıkken kendisinden meni çıkıyorsa.
Üçüncüsü: Yüzünde ve dudağının arkasında kaba kıllar çıkmışsa.
3. Mesele: Eğer bir müçtehitte aşağıda zikri geçen özellikler varsa taklit edilmeye liyakati olduğu anlaşılır:
1- Baliğ olmalıdır.
2- Aklı yerinde olmalıdır.
3- Erkek olmalıdır.
4- Helalzade olmalıdır. Yani şer’i kurallara göre doğmuş olmalıdır, zina yoluyla değil.
5- Mümin olmalıdır. Mümin, on iki imamı takip eden Şia ekolünden olan kimseye denir.
6- Adil olmalıdır. Yani İslam’ın kuralları üzerinde istikamet göstermeli ve bunlardan sapmamış olmalıdır. Şeriatta kendisine vacip olan her şeyi yerine getirmeli ve haram kılınmış olan şeyleri de terk etmelidir.
7- Fıkhi uzmanlıkla alakalı konularda sık olarak hata, unutkanlık ve gaflete düşmemelidir.
4. Mesele: Eğer yukarıda zikri geçen özellikleri taşıyan müçtehit birden fazla olursa ve onların fetvalarında ihtilaf olursa – ki nitekim birçok içtihadi konuda görüş farklılığı vardır – burada birkaç durumla karşılaşmak mümkündür ki en önemlileri şunlardır:
Birinci Durum: Mükellef için müçtehitlerden birinin en bilgili olduğu sabitlik kazanmıştır. Burada onu taklit etmesi gerekir.
İkinci Durum: Mükellef için – mesela – iki müçtehidin diğerlerine nazaran daha bilgili olduğu sabit olmuştur. Fakat bu ikisi ilmi açıdan eşit seviyededir veya hangisinin diğerine nazaran daha bilgili olduğunu bilmiyor. Bu durumda mükellef için söz konusu iki müçtehitten birinin diğerine nazaran daha takvalı olduğu sabitlik kazanmışsa – bu, onun fetva verme konusunda daha ihtiyatlı davrandığının ve şer’i hükmü elde etmek için daha fazla çaba sarf ettiğinin göstergesi sayılacağından – mükellefin ona taklit etmesi vacip olur. Eğer bu konu (ikisinden birinin daha takvalı olduğu) mükellef için sabit olmamışsa onlardan istediği birinin fetvasına göre amel edebilir. Fakat ilmihal risalesinde geniş olarak açıklanan bazı durumlar bundan müstesnadır.
Üçüncü Durum: Mükellef için müçtehitlerden birinin diğerlerinden daha bilgili olduğu sabit olmuştur. Fakat onu teşhis edemiyor. Bu durumda mükellef en bilgili müçtehidin aralarından olduğuna yakin ettiği müçtehitlerin fetvaları arasında ihtiyata göre amel etmelidir. Elbette bunun da bazı istisnaları vardır ki ilmihal risalesinde açıklanmıştır.
5. Mesele: Bir müçtehidin en bilgili olduğu aşağıda zikredilen iki yolla sabit olur:
1- Bu konularda yeterli ölçüde uzmanlığı olan güvenilir bir kişi, onun daha bilgili olduğuna şahitlik eder. Mesela kifayetli ve işin uzmanı olan müçtehitlerin veya içtihada yakın düzeyde ilmi kapasitesi olan kişilerin bu konudaki şahitliği yeterlidir.
Elbette onların şahitliği bir şartla kabul edilebilir: Karşılarında aynı nitelikteki insanların aykırı şahitlikleri (söz konusu müçtehidin daha bilgili olmadığı veya başka bir müçtehidin daha bilgili olduğuna dair şahitlikleri) olmamalıdır. Çünkü muhalif şahitlik tearuza/çelişkiye yol açar. Bu durumda konu hakkında daha uzman ve kifayetli kişilerin sözü mukaddemdir.
2- Mükellef, akıl sahipleri nezdinde kabûle şayan bir yolla bir müçtehidin daha bilgili olduğu bilgisi veya itminanına ulaşabilir. Mesela onun ilim ve fazilet erbabı nezdinde daha bilgili olduğu yayılmıştır. Ya da mükellefin kendisi – eğeryeterli düzeyde uzmanlığı varsa – müçtehidin ilmi düzeyini sınayarak onun en bilgili müçtehit olduğu kanaatine ulaşabilir.
6. Mesele: Daha bilgili olduğuna inandığı için bir müçtehide belli süre taklit etmiş olan bir mükellef için, bir müddet sonra başka bir müçtehidin daha bilgili olduğu sabit olursa ikinci müçtehide taklit etmesi gerekir.
7. Mesele: Mükellefin taklit ettiği müçtehit vefat ederse ve o, hayatta olan müçtehitlerin hepsinden daha bilgili ise mükellefe, ona taklitte baki kalması vacip olur. İster daha önce onun fetvaların amel etmiş olsun, ister etmemiş olsun veya bu fetvaları öğrenmiş olsun ya da olmasın, fark etmez.
Eğer hayatta olan müçtehit belli bir zaman sonra vefat etmiş müçtehitten daha bilgili duruma gelirse, mükellefin taklidini hayatta olan müçtehide çevirmesi gerekir. Çünkü taklidin sıhhati daha bilgili olanı tercih etme eksenine bağlıdır.
8. Mesele: Bütün müçtehitlerden daha bilgili olsa bile taklitte, ölen bir müçtehitle başlamak caiz değildir. Yani taklide yeni başlayan kimsenin hayatta olan bir müçtehidi taklit etmesi gerekir.
9. Mesele: Eğer daha bilgili olan müçtehidin belirli bir meselede fetvası yoksa veya mükellef ihtiyaç duyduğunda o meselede onun görüşünü elde edemezse o meselde bilgi mertebesindeki üstünlüğü riayet ederek başka bir müçtehide müracaat etmesi caizdir.
10. Mesele: Bu risalede “ihtiyatı vacip” ifadesiyle verilmiş fetvalarda bilgi mertebesindeki üstünlüğü riayet ederek başka bir müçtehidin fetvasına müracaat edilmesi caizdir.
Elbette şunu belirtmeden geçmeyelim: “İhtiyatı vacip” ifadesi bu risalede muhtelif tabirlerle zikredilmiştir:
1- Bazen açıkça belirtilmiştir. Mesela; “ihtiyatı vacip olarak ayağa meshi eklem yerine kadar devam ettirmek gerekir.” Bazen de açık şekilde ifade edilmemiş ve “sakıncalıdır” denilmiştir. Mesela şöyle denmiştir: “Eğer yüzü aşağıdan veya ortadan yıkamaya başlarsa abdesti sakıncalıdır.”
2- Bazen fetva veya hüküm “ihtiyat gereği” şeklinde ifade edilmiştir. Mesela; “öğlen namazından sonra yolculuk yapan kimsenin – ihtiyat gereği – orucunu tamamlaması gerekir.”
3- Bazen de bir meselede hüküm veya fetva belirtilmeksizin sadece “ihtiyat” kavramı zikredilmiştir. Mesela; “eğer köpek bir tabağı yalamışsa ihtiyat; öncelikle o tabağın toprakla sürtülmesi ve daha sonra üç defa suyla yıkanmasıdır.”
Taharet Hükümleri →
Rahman ve Rahim olan Allah’ın Adıyla
Hamd âlemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur. Yaratılmışların en hayırlısı olan Hz. Muhammed’e ve tertemiz Ehlibeytine salat-u selam olsun.
Elinizdeki risale, ibadetlerin hükümlerinden bir özet olup beş önemli ibadet (namaz, oruç, hac, zekât ve humus) hakkındaki genel hükümleri içermektedir. Ayrıca taharet, taklit, emr-i maruf ve nehy-i münker hakkında da özet bilgi sunmaktadır.
Bu risale büyük taklit mercii Ayetullah Sistani hazretlerinin fetvalarıyla mutabık olup onun mukallitlerinden bazılarının isteği üzerine hazırlanmıştır.
Yüce Allah’tan bu risalenin müminler için faydalı olmasını niyaz eder ve bizleri kendi rızasına muvaffak kılmasını dileriz.
Taklit Hükümleri
1. Mesele: Yüce İslam şeriati vacipler ve haramlardan oluşan ameli konuları içerir. Her mükellef bu hükümlere uymak zorundadır ve yaptığı amelin bunlara uyduğundan emin olmalıdır. Bu da genellikle müçtehit olmayan kimse için aşağıdaki iki yoldan biri dışında mümkün değildir:
1- Taklit: Mükellef, amellerini taklit edilme salahiyetine sahip bir müçtehidin fetvalarına mutabık olacak şekilde yapmalıdır.
2- İhtiyat: Mükellef gerçek manada görevini yerine getirdiğine yakin edecek şekilde davranmalıdır. Mesela; namazda kamet getirmenin vacip olabileceği ihtimalini taşıdığında onu yerine getirmelidir. Aynı şekilde eğer sigaranın haram olabileceği ihtimalini taşıyorsa ve ihtiyat etmek istiyorsa onu terk etmelidir.
Bazı yerlerde ihtiyat bir ameli farklı şekillerde tekrar etmeyi gerektirebilir. Mesela; yolculuktaki kişi ihtiyat etmek istiyorsa bazı durumlarda öğlen namazını hem tam, hem de kısaltılmış şekilde kılmalıdır.
Şunu da hatırlatmakta fayda vardır: İhtiyatın ne şekilde yapılacağı ile ilgili yöntem ve metodoloji genel olarak geniş çapta bir fıkhi kültürü gerektirir ki İslam toplumundaki insanların çoğu bundan yoksundur. Bununla birlikte ihtiyat çoğu yerde meşakkatli ve hatta bazen imkânsızdır. Tüm bu sebeplerden dolayı “taklit” ile amel etmek, mükelleflerin çoğu için şer’i hükümlerini yerine getirebilmeleri açısından en iyi yöntemdir.
2. Mesele: Kızların mükellef olma çağı – ay takvimine göre – dokuz yaşını tamamlamış olmalarıdır. (Güneş takvimine göre takriben sekiz yıl, sekiz ay, yirmi güne tekabül eder.) Erkeklerde ergin olma yaşı, – ay takvimine göre – on beş yılı tamamlamış olmalarıyladır. (Güneş takvimine göre takriben on dört yıl, yedi ay, on beş güne tekabül eder.) Fakat eğer erkek – ay takvimine göre – on beş yılı tamamlamadan önce dahi aşağıda zikredilen nişanelerden birine haiz olursa buluğa ermiş sayılır:
Birincisi: Karın altı ve avret yerinin üzerinde kaba kıllar çıkmışsa.
İkincisi: İster uykuda iken ister uyanıkken kendisinden meni çıkıyorsa.
Üçüncüsü: Yüzünde ve dudağının arkasında kaba kıllar çıkmışsa.
3. Mesele: Eğer bir müçtehitte aşağıda zikri geçen özellikler varsa taklit edilmeye liyakati olduğu anlaşılır:
1- Baliğ olmalıdır.
2- Aklı yerinde olmalıdır.
3- Erkek olmalıdır.
4- Helalzade olmalıdır. Yani şer’i kurallara göre doğmuş olmalıdır, zina yoluyla değil.
5- Mümin olmalıdır. Mümin, on iki imamı takip eden Şia ekolünden olan kimseye denir.
6- Adil olmalıdır. Yani İslam’ın kuralları üzerinde istikamet göstermeli ve bunlardan sapmamış olmalıdır. Şeriatta kendisine vacip olan her şeyi yerine getirmeli ve haram kılınmış olan şeyleri de terk etmelidir.
7- Fıkhi uzmanlıkla alakalı konularda sık olarak hata, unutkanlık ve gaflete düşmemelidir.
4. Mesele: Eğer yukarıda zikri geçen özellikleri taşıyan müçtehit birden fazla olursa ve onların fetvalarında ihtilaf olursa – ki nitekim birçok içtihadi konuda görüş farklılığı vardır – burada birkaç durumla karşılaşmak mümkündür ki en önemlileri şunlardır:
Birinci Durum: Mükellef için müçtehitlerden birinin en bilgili olduğu sabitlik kazanmıştır. Burada onu taklit etmesi gerekir.
İkinci Durum: Mükellef için – mesela – iki müçtehidin diğerlerine nazaran daha bilgili olduğu sabit olmuştur. Fakat bu ikisi ilmi açıdan eşit seviyededir veya hangisinin diğerine nazaran daha bilgili olduğunu bilmiyor. Bu durumda mükellef için söz konusu iki müçtehitten birinin diğerine nazaran daha takvalı olduğu sabitlik kazanmışsa – bu, onun fetva verme konusunda daha ihtiyatlı davrandığının ve şer’i hükmü elde etmek için daha fazla çaba sarf ettiğinin göstergesi sayılacağından – mükellefin ona taklit etmesi vacip olur. Eğer bu konu (ikisinden birinin daha takvalı olduğu) mükellef için sabit olmamışsa onlardan istediği birinin fetvasına göre amel edebilir. Fakat ilmihal risalesinde geniş olarak açıklanan bazı durumlar bundan müstesnadır.
Üçüncü Durum: Mükellef için müçtehitlerden birinin diğerlerinden daha bilgili olduğu sabit olmuştur. Fakat onu teşhis edemiyor. Bu durumda mükellef en bilgili müçtehidin aralarından olduğuna yakin ettiği müçtehitlerin fetvaları arasında ihtiyata göre amel etmelidir. Elbette bunun da bazı istisnaları vardır ki ilmihal risalesinde açıklanmıştır.
5. Mesele: Bir müçtehidin en bilgili olduğu aşağıda zikredilen iki yolla sabit olur:
1- Bu konularda yeterli ölçüde uzmanlığı olan güvenilir bir kişi, onun daha bilgili olduğuna şahitlik eder. Mesela kifayetli ve işin uzmanı olan müçtehitlerin veya içtihada yakın düzeyde ilmi kapasitesi olan kişilerin bu konudaki şahitliği yeterlidir.
Elbette onların şahitliği bir şartla kabul edilebilir: Karşılarında aynı nitelikteki insanların aykırı şahitlikleri (söz konusu müçtehidin daha bilgili olmadığı veya başka bir müçtehidin daha bilgili olduğuna dair şahitlikleri) olmamalıdır. Çünkü muhalif şahitlik tearuza/çelişkiye yol açar. Bu durumda konu hakkında daha uzman ve kifayetli kişilerin sözü mukaddemdir.
2- Mükellef, akıl sahipleri nezdinde kabûle şayan bir yolla bir müçtehidin daha bilgili olduğu bilgisi veya itminanına ulaşabilir. Mesela onun ilim ve fazilet erbabı nezdinde daha bilgili olduğu yayılmıştır. Ya da mükellefin kendisi – eğeryeterli düzeyde uzmanlığı varsa – müçtehidin ilmi düzeyini sınayarak onun en bilgili müçtehit olduğu kanaatine ulaşabilir.
6. Mesele: Daha bilgili olduğuna inandığı için bir müçtehide belli süre taklit etmiş olan bir mükellef için, bir müddet sonra başka bir müçtehidin daha bilgili olduğu sabit olursa ikinci müçtehide taklit etmesi gerekir.
7. Mesele: Mükellefin taklit ettiği müçtehit vefat ederse ve o, hayatta olan müçtehitlerin hepsinden daha bilgili ise mükellefe, ona taklitte baki kalması vacip olur. İster daha önce onun fetvaların amel etmiş olsun, ister etmemiş olsun veya bu fetvaları öğrenmiş olsun ya da olmasın, fark etmez.
Eğer hayatta olan müçtehit belli bir zaman sonra vefat etmiş müçtehitten daha bilgili duruma gelirse, mükellefin taklidini hayatta olan müçtehide çevirmesi gerekir. Çünkü taklidin sıhhati daha bilgili olanı tercih etme eksenine bağlıdır.
8. Mesele: Bütün müçtehitlerden daha bilgili olsa bile taklitte, ölen bir müçtehitle başlamak caiz değildir. Yani taklide yeni başlayan kimsenin hayatta olan bir müçtehidi taklit etmesi gerekir.
9. Mesele: Eğer daha bilgili olan müçtehidin belirli bir meselede fetvası yoksa veya mükellef ihtiyaç duyduğunda o meselede onun görüşünü elde edemezse o meselde bilgi mertebesindeki üstünlüğü riayet ederek başka bir müçtehide müracaat etmesi caizdir.
10. Mesele: Bu risalede “ihtiyatı vacip” ifadesiyle verilmiş fetvalarda bilgi mertebesindeki üstünlüğü riayet ederek başka bir müçtehidin fetvasına müracaat edilmesi caizdir.
Elbette şunu belirtmeden geçmeyelim: “İhtiyatı vacip” ifadesi bu risalede muhtelif tabirlerle zikredilmiştir:
1- Bazen açıkça belirtilmiştir. Mesela; “ihtiyatı vacip olarak ayağa meshi eklem yerine kadar devam ettirmek gerekir.” Bazen de açık şekilde ifade edilmemiş ve “sakıncalıdır” denilmiştir. Mesela şöyle denmiştir: “Eğer yüzü aşağıdan veya ortadan yıkamaya başlarsa abdesti sakıncalıdır.”
2- Bazen fetva veya hüküm “ihtiyat gereği” şeklinde ifade edilmiştir. Mesela; “öğlen namazından sonra yolculuk yapan kimsenin – ihtiyat gereği – orucunu tamamlaması gerekir.”
3- Bazen de bir meselede hüküm veya fetva belirtilmeksizin sadece “ihtiyat” kavramı zikredilmiştir. Mesela; “eğer köpek bir tabağı yalamışsa ihtiyat; öncelikle o tabağın toprakla sürtülmesi ve daha sonra üç defa suyla yıkanmasıdır.”