Hz. Mehdi’nin Elçiliği İddialarına Yanıt
Rahman ve Rahim olan Allah’ın Adıyla
Büyük Taklit Mercii Ayetullah el-UzmaSeyyid Ali Sistani
SelamunAleyküm
Bugünlerde müteaddit kişi ve akımların ortaya çıktığını görmekteyiz ki bazıları İmam-ı Zaman’ın elçisi olduklarını iddia ederken bazıları bir adım daha ileri giderek o hazretin bizzat kendisi olduklarını iddia ediyorlar! Ancak bunlar vuku bulduğu halde âlimlerden ve fetva mercilerinden açık ve ezici bir cevap almıyorlar. Bu kişiler ortada sahih bir kural bulunmadığı için halkın çoğunun nezdinde rahatlıkla uğursuz hedeflerini gerçekleştiriyorlar. Bunun tek sebebi ise yoksulluk, cahillik ve halkın geçmiş zamanda kasıtlı olarak yöneticiler tarafından saptırılmış olmasıdır. Elbette İmamın dördüncü özel temsilcisi olan Ebul Hasan Ali b. Muhammed es-Semuri’den sonra başlayan büyük gaybet döneminde bu yalan iddiaların rezaleti aşikâr olmuştur. Fakat maalesef sahtekâr iddiacılardan bazılarının aldatmaları henüz insanlar için tam olarak aşikâr olmamıştır. Bu yüzden müessesemize konuyla ilgili çok sayıda soru gönderilmektedir. Dolayısıyla müminler ve Ehlibeyt dostlarını temsilen Zâtiâlinizin bu iddialar karşısındaki cevabınızı bilmeyi kendimiz için bir vacip olarak görüyoruz. Ümit ederiz ki bu konuda beyan edeceğiniz ölçü ve kaidelerle hakkın batıldan teşhisi aşikâr olur. Böylece bir mümin bu tür iddiaları ne zaman teyit ve ne zaman reddedeceğini bilmiş olur.
İmam Mehdi Araştırma Merkezi
--------------------------
Rahman ve Rahim olan Allah’ın Adıyla
Rivayete göre Emirulmuminin İmam Ali (a.s) sohbetlerinin birinde Kumeyl b. ZiyadNehei’ye şöyle buyurdu: İnsanlar üç kısımdır. Allah’ı tanıyan rabbani âlim, kurtuluş yolu üzere (kurtuluş yolunu bulmak için) ilim taleb eden kişiler ve geri kalan (üçüncü grup ise), her sesin peşine takılan, her esintiye kapılıp giden ahmak ve düşük kimselerdir. Onlar ne yollarını bulmaları için ilim ışığıyla aydınlanmışlardır, ne de kendilerini kurtarabilecekleri güvenilir bir desteğe dayanmışlardır.
Gaybet Dönemindeki En Önemli Vazifeler
Müminlerin İmam-ı Zaman’ın gaybet dönemindeki en önemli vazifelerinden biri o hazret ve zuhur alametleriyle ilgili konularda son derece düşünerek ve ihtiyatla hareket etmeleridir. Çünkü bu mevzular gaybet döneminin en zor imtihanları ve fitnelerindendir.
Nice nefsinin kölesi olmuş bidat ehli insanlar ilim ve din kisvesine bürünerek kendilerini o hazrete nispet etmiş; insanların âlimler ve zuhuru bekleme konusundaki saf duygularını istismar etmişlerdir. Böylece bir grup insanı kendilerine çekerek batıl hedefleri doğrultusunda kullanmışlardır. İddialarının batıl olduğu ortaya çıktığında ise kendileriyle birlikte onlara tabi olan birçok insanı helak etmişlerdir.
Nice insanlar birazcık olsun düşünmeksizin bu tür yalan iddialara ve batıl sancaklara itimat ederek kalbi itminana ulaşmışlardır. Bunlar kendi zanlarınca doğru yolu seçmişlerdir. Oysaki onlar ahmak ve düşük kimselerdir ki hidayet ve istikametin ardından ayakları kaymış ve sıratı müstakimden çıkmışlardır. Onlar Hazreti Mehdi’ye ulaşmak için uyduruk bir yola girdiler. Bazı zamanlar imamet iddiasında bulunan sahtekârlardan birinin imametine inandılar ve şu hadisin konusu oldular: “Her kim zamanının imamını tanımadan ölürse cahiliye ölümüyle dünyadan gitmiş olur.”
Tarih Tekerrür Etmektedir
Bu tür akımlar GaybetiSuğra’dan (küçük gaybet döneminden) günümüze kadar defalarca gerçekleşmiştir. Bazen tarihin kesitlerinden birinde aynı anda imamet ve elçilik iddiasında bulunan birçok kişi olmuştur. Dolayısıyla eğer insan bu konuda tarihi mütalaa edecek olursa yeterli ölçüde ibret ve basiret vesikasıyla karşılaşacak, nefsine köle olmuş bu insanların azıcık dünya malına ulaşmak için Yüce Allah’a ve O’nun evliya kullarına karşı nasıl da yalan iddialarla cüretkâr davrandıkları karşısında şaşırıp kalacaktır. Onlara tabi olanların da nasıl çabucak bu sahtekârlara yalan sözlerine kandıklarını görüp hayret edecektir. Halbuki onlara defalarca söylemiştir ki: Şüphelerle karşılaştığınızda durun ve ihtiyatlı/temkinli davranın. Dinle ilgili konularda yersiz güvenmekten kaçının. Zira çabuk inanmak, telafisi mümkün olmayacak bir hatadır.
İmam-ı Zaman’ın Zuhur Alametleri
Şunu iyi bilin ki İmam-ı Zaman’ın zuhuru apaçık bir burhan, şeffaf bir yol ve aşikâr delillerin yanı sıra Yüce Allah’ın özel inayeti ve yardımıyla birlikte olacaktır. Böylece Allah’ın hücceti hiçbir mümine gizli kalmayacak, hiçbir hak talibi onun yol ve yönteminden sapmayacaktır. Dolayısıyla zuhurun alametleri konusunda aceleci davranan kimse kendisini saptırmış olur. Yüce Allah hiçbir zaman kullarının aceleciliği ve telaşından dolayı acele etmez.
Gaybet Döneminde Halkın Merci
Gaybet döneminde halkın dinle ilgili konulardaki mercii, takva sahibi olan âlimlerdir ki ilim ve amel konusunda sınanmışlar, nefsani heveslerden ve sapkınlıktan uzak durdukları malum olmuştur. Nitekim Şia mezhebi GaybetiSuğra’dan başlayıp günümüze kadar hep bu minval üzere hareket etmiştir.
İmam-ı Zaman’a Ulaşmanın Yolu
Hiç kuşkusuz o hazrete itaat edip yaklaşmanın yöntemi, onun hoşnutluğunu kazanmanın yolu, dinin hükümlerine ve yaslarına bağlı olmak, ahlaki erdemlerle donanmakla birlikte çirkin ve hoş olmayan davranışlardan uzaklaşmak, amellerini, mezhebin büyükleri ve âlimleri olarak tanınmış ulema ve diğer basiret sahibi kimselerin yaşam tarzına uygun hale getirmektir. Nitekim masum imamların yaşamı döneminden günümüze kadar hep böyle olmuştur.
Zuhur Alametleri Hakkındaki Rivayetler
Şunu iyi bilin ki zuhur alametlerinin ayrıntıları hakkında gelen rivayetler, imamlarımızın diğer rivayetleri gibidir. Onlara amel edebilmek için uzman ve ihtisas sahibi olan kimselere müracaat etmek gerekir. Böylece doğrusunu eğrisinden ve muhkemini müteşabihinden ayırt etme imkânı bulunur. Rivayetlerin birbiriyle çelişmesi halinde de onlardan kabule uygun olanı tercih edilir. Fakat tahmin ve zan, rivayetlerin açıklamasında başvurulacak sahih bir yöntem değildir. Hiç kuşkusuz zan, haktan hiçbir şeyin yerine geçmez.
Zuhur Alametleri ve İki Güruhun Sürçmesi
Zuhur alametlerinin tatbiki konusunda iki güruhun ayakları kayacaktır:
1- Onların tatbikinde –niyeti iyi olsa bile – aceleci davrananlar. Onlar doğru yöntemleri ve bu tür rivayetleri anlamada gerekli olan temel hususları riayet etmezler. Bu yüzden büyük bir hataya düşerler ve istemedikleri halde garezli kimselerin önünü açarlar. Eğer bu konuda tarihe bakacak olursanız görürsünüz ki zuhur alametlerini çeşitli zamanlarda defalarca tatbik etmişlerdir, her defasında da yanlışları aşikâr olmuştur. Bununla birlikte yine alametleri tatbik etmeye devam etmişlerdir.
2- Nefsin tabi olan bir güruh kimse de kendi taraftarlarını aldatmak ve çabuk inanan saf insanları saflarına katmak için sapkınlık sancakları açmışlar; zuhur alametleri konusunda gelmiş birtakım zayıf ve müteşabih rivayetleri de toplayıp zorlama izahlarla kendi hareketlerine tatbik etmişlerdir. Sonra da insanları boş arzularla ümitlendirmişler, batıl iddialarla onların kalplerini şüphelerle doldurmuşlardır.
Bir rivayete göre Emirulmuminin İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: Şüpheden ve hakkı örtmekten kaçının; zira uzun zamandan beri fitne siyah perdelerini yaymış ve onun karanlığı gözlere çöküvermiştir. Yine şöyle buyurmuştur: Fitneler geldiğinde hakka benzer, arkasını dönüp gittiğinde ise uykudan uyandırır. Geldiğinde tanınmaz ama gittiğinde tanınır.
Yüce Allah’tan müminleri, fitnelerin ve batıl nefsani arzuların şerrinden korumasını; onları gerçek müntezirlerden (İmam-ı Zaman’ı bekleyenlerden) kılmasını niyaz ederiz. Hadis-i şerifte şöyle gelmiştir: Bizim ferecimizi beklerken ölen kimse, Hz. Kâim’in yanında kıyam eden kimseyle aynı rütbededir.
Ayetullah Seyyid Ali Sistani’nin Necef Bürosu
Cevap Tarihi: 12 Sefer 1428