Aga Sistani’den Bir Grup Dindar Gence Tavsiyeler
Aga Sistani’den Bir Grup Dindar Gence Tavsiyeler
Sistani, sosyal alanda aktif olan bir grup gencin kendisinden tavsiyeler istemesi üzerinebirtakım tavsiyelerde bulundu. Gençlerin Ayetullah Sistani’ye yazdıkları soruyu ve aldıkları cevabı, siz değerli Şafak okuyucularının istifadesine sunuyoruz:
Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla
Öncelikle Hazreti Ayetullah El-Uzma Seyyid Ali Sistani’nin (bereketli ömrü uzun olsun) huzuruna selam ve hürmetlerimizi sunarız.
Bizler sosyal hayatta aktif olan bir grup üniversiteli gençleriz. Sizden şu yaşadığımız günlerde bize faydalı olacak tavsiye ve nasihatlerde bulunmanızı istirham ediyoruz. Genel olarak gençlerin toplumsal hayattaki rolü ve görevini açıklayacak ve zâtıâlinizin faydalı gördüğü nasihatlerinizi duymak istiyoruz.
Sosyal hayatta aktif olan bir grup üniversiteli genç
Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla
Hamd âlemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur. Allah’ın salat-u selamı, rahmet ve bereketleri Hz. Muhammed’e (s.a.a) ve pak Ehlibeytine olsun.
Canım ve ailem kadar benim için önemli olan bu aziz gençlere sekiz tavsiyem olacak. Bu tavsiyelerde dünya ve ahiretin saadetleri gizlidir. Bunlar aynı zamanda Yüce Allah’ın kullarına yönelik mesajlarının özeti olmakla birlikte hikmetli ve iyi kulların öğüt ve nasihatidir. Benim tecrübelerim ve bilgimin de vardığı son noktadır.
1- Yüce Allah’a ve ahret yurduna gerçek manada inanmak
Noksan sıfatlardan münezzeh olan Yüce Allah’a ve ahret yurduna gerçek manada itikat etmek gerekir. Sizden hiçbiri, çok sağlam delillerle sabit ve güçlü mantığın da kesin hükmü olan bu inanç konusunda asla gevşeklik göstermesin. Zira bu dünyada yaşayan her varlık, örneksiz yaratılışı ile kudret sahibi yüce yaratıcısını göstermektedir. Yüce Allah peygamberleri aracılığı ile mesajlarını gönderirken sürekli yaratılışın asıl amacına yönlendirmiş, dünya hayatını gerçek manada kullarını sınadığı bir saha olarak tasvir etmiştir. Bu sınama sonucunda iyiler kötülerden ayırt edilmektedir. Dolayısıyla Allah’ı ve ahreti inkâr eden birine, gerçek manada yaşamın ufukları ve amacı örtülmüş olduğundan yolunu kaybeder. Sizden her biriniz, kendi inancının koruyucusu olsun, onu en aziz, en değerli ve en önemli varlığı olarak görsün; ona olan yakin ve itminan derecesini artırmak için çalışsın. Daima onu dikkate alsın, basiret gözüyle ona baksın. Ancak sıkıntı ve zorluğa katlanmakla kurtuluş ümit edilebilir.
Eğer birisi gençliğin ilk zamanlarında zafiyet gösterir, mesela herhangi bir farizayı yerine getirme konusunda tembellik ederse ya da dünyevi lezzetlere dalmış olsa dahi asla Allah ile olan bağını koparmasın; tövbe ve dönüş için kendisini zorlasın. Şunu bilsin ki insan güçlü ve sağlıklı iken mağrur olup Allah’ın emrini inkâr etse de yaşlanıp zayıf düştüğünde mecburen O’na dönecektir. O halde gençliğinin başlangıcında – ki sınırlı bir süredir – güçsüz ve aciz duruma düşeceği günleri düşünsün.
İnsan dinin temel esasları konusunda asla şüphe duymamalıdır. Birtakım şüphelerden, ham düşüncelerden, dünyevi lezzetlerden ve dini şahsi çıkarları doğrultusunda kullananlardan etkilenmemeli, bu sebepler yüzünden dinden soğumamalıdır. Zira hak, insanlarla ölçülmez; aksine insanlar hak ile ölçülür.
2- Güzel Huy ve Ahlaki Erdemler
Sizlere ikinci tavsiyem güzel ahlaktır. Zira güzel ahlak hikmet, sabır, müdara, tevazu, tedbir, hilim… gibi birçok faziletleri insanda toplar. Güzel ahlak, dünyevi ve uhrevi saadetin en önemli delillerinden, Yüce Allah’a en çok yakınlaştıran faktörlerden ve kıyamet günü amel terazisinde en ağır gelecek amellerden sayılmıştır. O halde her biriniz; babaya-anneye, aileye, arkadaşlara ve genel olarak tüm insanlara karşı güzel huylu olmalıdır. Bu konuda kendisinde bir eksiklik gören kimse kendisini rahat bırakmamalı, aksine kendisini cezalandırmalıdır. Eğer bu hususta bir engelle karşılaşırsa asla ümitsizliğe düşmemeli, kendisini güzel huylu olmak için zorlamalıdır. Zira kendisini bir kavme benzetmeye çalışan kimse yavaş-yavaş onlar gibi olur.
3- Meslek Edinme ve Uzmanlaşma
Üçüncü tavsiyem bir meslek edinmek için çalışmanız ve o işte uzmanlaşmanızdır. Zira iş ve meslekte birçok bereketler vardır. Sizler zamanınızın bir bölümünü onunla geçirirsiniz. Kendinizin ve ailenizin geçimini o yoldan temin edersiniz. Topluma fayda sağlamış olursunuz. Bu vesileyle hayır işlerine destek ve katkı sağlanır. Bunlar sayesinde tecrübeler kazanılır ve akıl gelişir, günden güne ustalık artar ve mal çoğalır. Mal kazanma yolunda ne kadar çok zahmete katlanılırsa elde edilen kazanç o ölçüde şirin ve bereketli olur. Yüce Allah, iş ve kazanç yolunda kendisini zahmet ve zorluğa atan kişiyi sevdiği gibi işsiz, tembel ve başkalarına yük olan, zamanını beyhude eğlencelerle geçiren kişiye de buğzeder. Gençliğinizin mesleksiz ve işsiz şekilde geçmemesi için çaba sarf edin. Yüce Allah gençlere psikolojik ve fiziki güç vermiştir. Ta ki bunu yaşantıları için bir sermayeye dönüştürsünler ve gençliklerini beyhude ve boş şekilde geçirmesinler.
Sizden her biri işine ve meslekine önem vermeli ve o sahada tam anlamıyla ustalık kazanmalı, uzmanlaşmalıdır. O halde bilmediğiniz bir konuda konuşmayın ve ustası olmadığınız bir işi yapmayın. “Bilmiyorum, yapamıyorum” gibi bahanelerin de arkasına sığınmayın. O sahadaki bilgili uzman kişilere müracaat edin ve onların tecrübe ve deneyimlerinden istifade edin. Vazifenizi ciddiyetle, özenle ve severek yerine getirin. Tek amacınız sadece – bir şekilde – mal ve servet kazanmak olmasın. Çünkü haram malda bereket olmaz. İnsanın topladığı haram ve hak etmediği bir mal, ona bela kapılarını da açabilir ki nihayetinde bu malı o belalardan kurtulma yolunda harcamak zorunda kalır. Dolayısıyla haram mal insanı dünyada asla müstağni kılmayacağı gibi ahrette de onun için bir vebal olacaktır.
Her biriniz kendini ve vicdanını başkalarına karşı davranışında ölçü kılmalıdır. Başkalarına yaptığı işte aynısının kendisine yapıldığını düşünmelidir. Kendisi için beğendiğini başkaları için de beğenmeli ve yapmalıdır. Nasıl kendisine iyilik yapılmasını istiyorsa o da diğerlerine iyilik yapmalı, iş ahlakını ve etiğini riayet etmelidir. Açığa çıkmasından utanç duyacağı bir yola asla tevessül etmemelidir. Uzman bir kişinin, işi konusunda diğerlerinin güven duyduğu biri olduğunu unutmamalı ve kendisine müracaat edenleri asla yanıltmamalı, onların hayrını düşünerek iş yapmalıdır. Hıyanetten kaçınmalıdır. Zira Allah onun yaptıklarını görüp gözetmektedir ve er-geç kendisini yaptığı işten dolayı hesaba çekecektir. Hıyanet ve aldatma, Allah katında sonucu en tehlikeli olan amellerdendir.
Özellikle doktorlar, uzmanlaşma konusunda diğer meslek alanlarından daha çok önem göstermelidir. Çünkü onlar insanların canı ve cismi ile ilgili meslek icra etmektedirler. Bu yüzden hata yapmamak için son derece dikkatli olmalıdırlar. Zira bu alanda yapılacak hataların sonucu çok acı olabilmektedir.
Yüce Allah şöyle buyurmuştur: “Ölçü ve tartıda başkalarının hakkını eksik verenlerin vay hâline! Onlar, insanlardan ölçerek bir şey aldıklarında tam alırlar. Ama onlar ölçerek veya tartarak bir şey verdiklerinde eksik verirler. Bunlar, büyük bir günde (hesap vermek için) dirileceklerini bilmezler mi?!”
Peygamberimizden (s.a.a) şöyle nakledilmiştir: “Yüce Allah, sizden yapacağı işi en güzel şekilde ve ustaca yapmasını ister.”
Öğrenciler ve öğretim görevlileri kendi alanlarında tam bir uzmanlık elde etmelidirler. Özellikle zeki doktorların bilgisi ve kullandıkları tedavi yöntemleri günce olmalıdır. Onlar bilimsel makaleler ve yeni bilimsel keşifleri yakından takip etmeli, ilmi kurumlar tarafından düzenlenen etkinliklere etkin olarak katılmalı, katkı sunmalı ve sonsuza kadar hep başkalarının öğrencisi olmaya yetinmemeli, bilime katkı sunma noktasında fikir üretmelidirler. Nitekim geçmişte yaşamış bu ümmetin babaları böyle idi. Sizler de onların evlatları olarak bilimsel derecelerinizi günden güne artırmakla birlikte ümmet içindeki yetenekli gençleri keşfetmeli ve onlarla ilgilenmelisiniz. Eğer bu yetenekler toplumun zayıf kesiminden olursa onlara kendi evlatlarınız gibi sahip çıkmalı ve gelişimlerine yardımcı olmalısınız. Bu vesileyle onların ulaşacağı ilmi başarıların sevabından sizler de faydalanmış olursunuz.
4- Güzel Ahlaka Bağlılık ve Kötü Davranışlardan Uzak Durma
Siz gençlere dördüncü tavsiyem güzel ve beğenilen davranışlara bağlı kalmanız ve uygunsuz tutum ve davranışlardan da uzak durmanızdır. Saadet ve hayrın temelini oluşturan şey fazilettir. Kötülük ve bedbahtlığın temelini oluşturan şeyse rezil sayılmış hasletlerdir. Yüce Allah bu hususta şöyle buyurmuştur: Başınıza gelen her musibet ellerinizle kazandığınız yüzündendir. (Günahlarınızın) birçoğunu da affeder. (Şura 30)
Övülmüş ahlaki özelliklerden bazıları şunlardır: Nefis muhasebesi, zahiri davranışlarda iffeti duruş, konuşurken doğru olmak, sılayı rahim, emanet, hak konusunda uzak görüşlülük, aşağılık hasletlerden kaçınmak. Uygunsuz ve çirkin davranışlardan bazıları da şunlardır: Yersiz katledici taassuplar, aceleci heyecanlar ve duygular, oyun ve eğlenceye dalma, riyakârlık, ihtiyaçsızlık zamanında israf, fakirlik ve yokluk anında haddi aşmak, bela anında hoşnutsuzluk, başkalarına ve özellikle de güçsüz kimselere ihanet, malları heder etmek, nimete nankörlük etmek, günahla övünmek, zulme ve yağmacılığa destek vermek, yapmadığı bir işle övülmeyi istemek…
Kızlara iffetli olmalarını tavsiye ediyorum. Zira kadınlar sahip oldukları zariflik yüzünden tedbirsizlikten doğan nahoş hadiseler bağlamında daha fazla eziyet ve zarar tehlikesi ile karşı karşıyadırlar. Onun için lezzetleri geçici olup olumsuz sonuçları ve sancıları kalıcı olan uyduruk iltifatlar, bağlılıklar ve duygusal tahriklere aldanmamalıdırlar. Kızlar, güzellik ve saadet temeli üzerine kurulu kalıcı bir yaşantıyı düşünmelidirler. Vakarlı duruş sergileyen kadınlara ne mutlu! Onlar günlük işlerinde ve eğitim hayatlarında metanet ve ağırlıklarını davranışlarında korumayı bilmektedirler.
5- Evlenmek ve Aile Kurmak
Gençlere beşinci tavsiyem evlenerek bir aile kurmaları ve gecikmeksizin çocuk sahibi olmalarıdır. Çünkü bu konu insanın huzur ve yaşamın tadına ulaşmasını sağlamakla birlikte işinde daha da ciddi olmasını sağlar. Evlenen kişi vakarlı ve ağır olur, sorumluluk şuuruyla hareket eder, mevcut olanaklarla geleceğe dair bir şeyler yapma eğilimine girer. Evlilik, insanı birçok yasak ve uygun olmayan işlerden uzaklaştırır. Onun için rivayetlerde şu ifade yer almıştır: “Evlenen kişi dininin yarısını garanti altına almıştır.” Bütün bunlarla birlikte evlenip bir yuva kurmak ve çocuk sahibi olmak insanın fıtri ve varoluşsal eğilimlerindendir. Evlilikten uzaklaşmaksa tembellik ve gevşekliğe yol açar. Ayrıca hiç kimse evlilik konusunda fakirlikten korkmamalıdır. Zira Yüce Allah evliliği rızık elde etme sebeplerinden biri olarak kılmıştır ki insan başlangıçta bunu hesap edemez. Evlenmek istediğinizde evleneceğiniz kişinin dinine, ahlakına ve asaletine dikkat edin. Zahiri güzelliği dikkate almayı çok abartmayın. Çünkü dünya hayatının akışı neticesinde zahiri güzellik solup gidecektir. Fakat bu değerler kalıcıdır. Hadislerde bir kadınla sırf güzelliğinden dolayı evlenilmesinin doğru olmadığı ifadesi yer almıştır. Erkek şunu bilmelidir ki eğer evlendiği kadın dindar ve güzel huylu olursa kendisi için bereket vesilesi olacaktır.
Kızlar ve onların aileleri meslek edinilmesini yuva kurulmasının önüne geçirmemelidir. Çünkü evlilik hayatta sabit olan bir sünnettir. Oysaki iş ve meslek daha çok müstehab görülecek işlere benzemektedir. Evliliği terk etmek hikmetten uzaktır. Gençliğinin başlangıcında bu konuyu görmezden gelen kimse çok geçmeden pişmanlık duyacaktır. O zaman da pişmanlık fayda vermeyecektir. Yaşanmış acı tecrübeler de buna şahittir.
Kızların aileleri de birtakım mülahazalarla onların evlenmelerine mani olmamalıdırlar; onları bazı gelenekler, protokoller, ağır mihriyeler veya daha iyi damat adaylarının çıkmasını beklemek ya da kendi akrabalarından bir taliplisinin bulunması gibi şeylere şartlamaktan kaçınmalıdırlar. Bu tür sebeplerle onların evliliğini engellemenin birçok fesatlara yol açabileceğini unutmamalıdırlar. Erkek şunu bilmelidir ki Allah kızların velayet hakkını babalarına bırakmıştır. Ta ki onlara nasihat etsinler ve onların hayrı için ısrar etsinler. Her kim ki bir kadını, onun maslahatını gözetmeksizin hapsederse daimi bir günaha düşmüş olur. Bu işin sonuçlarından kendisi de zarar görür ve cehennem kapılarından bir kapı onun yüzüne açılmış olur.
6- Hayır İşlerde Çaba Göstermek ve İnsanlara Fayda Sağlamak
Altıncı tavsiyem hayır işlerde ve insanlara yararlı işler yapmada çaba ve himmet göstermenizdir. Özellikle yetimler, dul kadınlar ve yoksullara yardım ederken halkın genelinin de çıkarlarını gözeterek çalışmanızı istiyorum. Çünkü bu tür ameller insanın faydalandığı nimetin zekâtı olduğundan imanı güçlendirir ve nefsi arındırır. Bu davranış, faziletler yolunda adım atmak, iyilik ve takvada yardımlaşma, sözlü olmayan emr-i maruf ve nehy-i münker ve toplumsal düzeni koruma yolunda sorumlulara yardım etmektir. Bunda halkın genelinin çıkarlarını gözetmek olduğundan toplumun durumunun daha iyiye gitmesine vesile olur. Bu davranış dünyada bereket getirir, ahrette ise insana imtiyaz kazandırır. Yüce Allah bireylerinin birbiriyle dayanışma içinde olup birbirine yardım ve destek olduğu bir toplumu sever.
Yüce Allah şöyle buyurmuştur: “Eğer şehirlerin halkı iman edip takvalı olsalardı, gökten ve yerden onlara nice bereketler açardık”. (Araf 96). Yine şöyle buyurmuştur: “Allah hiçbir toplumun durumunu, onlar kendilerinde olanı değiştirmedikçe değiştirmez.” (Ra’d 11)
Peygamber (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Sizden biri kendisi için sevdiğini kardeşi için sevmedikçe ve kendisi için beğenmediğini kardeşi için de beğenmedikçe iman etmiş olmaz.”
Yine o hazret şöyle buyurmuştur: Kim güzel bir sünnet (gelenek) ortaya koyarsa onun ve ona amel edenlerin mükâfatından nasiplenmiş olur.
7- Sorumluluk Üstlenmek
Yedinci tavsiyem şudur: Herkes uhdesine aldığı sorumluluğu doğru şekilde yerine getirmelidir. Bu sorumluluk ister aile içinde olsun ister toplum içinde olsun, fark etmez. Babalar evlatlarına ve eşlerine karşı sorumluluklarını yerine getirmeli ve … şiddet ve kabalıktan uzak durmalıdırlar. Hatta sert olmaları gereken yerde dahi şiddetten kaçınmalıdırlar. Böylece aile ve toplumun çıkarları korunmuş olur. Sert tepki göstermek ille de fiziki anlamda cisme yönelik eziyet ve işkenceyle sınırlı değildir. Aksine daha farklı eğitim ve tembih etme yöntemleri de vardır. Dolayısıyla bu tür hassas konularda uzman danışmanlardan istifade edilmeli, onların görüşlerinden azami düzeyde faydalanılmalıdır. Çünkü uygunsuz yöntemler ve şiddete dayalı tutumlar çoğunlukla makûs neticeler vermekte, söz konusu menfi davranışın daha da kökleşmesine yol açmakta, karşı tarafın kişiliğinin bozulmasına neden olabilmektedir. Dolayısıyla zulümle birlikte olan sert tepkide hiçbir hayır yoktur ve bir hatayı başka bir hatayla gidermek imkânsızdır.
Toplumdaki işlerden birini üstlenmiş olan kişi, o işe özen göstermeli ve insanların hayrını düşünerek hareket etmelidir. O işte insanlara hıyanet etmemeli, kendi konumunu belli bir parti veya örgütün çıkarları doğrultusunda kullanmamalıdır. Konumunu kullanarak kişisel çıkarlarını korumak ve şüpheli malları toplamaya yeltenmemelidir. Kendi partisi ve taraftarları ile birlikte hareket ederek liyakatli kişilerin toplumsal mevkilere gelmesinin önünü kesmemelidir. Aksine herkese eşit düzeyde hizmet vermelidir. Mesleğini çıkarlarını temin etme aracına veya birtakım makamlara yakınlaşma vesilesine dönüştürmemelidir. Çünkü insanın vazifesi olan bir işle özel haklar temin etmesi caiz değildir. Eğer kendisine müracaat edenler arasında ille de bir tercih yapacaksa daha zayıf durumda olanı tercih etmelidir. Çünkü onun, kendi hakkını elde edebilme yolunda Allah’tan başka yardımcısı ve destekçisi yoktur.
Aynı şekilde hiç kimsenin kendi işini mazur göstermek için din ve mezhebi kullanması doğru değildir. Çünkü bu din ve mezhep bizden işlerimizde hak, insaf ve adaleti riayet etmemizi istemektedir. Yüce Allah şöyle buyurmuştur: “Gerçekten biz elçilerimizi apaçık delillerle gönderdik ve insanlar adaleti ayakta tutsunlar diye onlarla birlikte kitap ve ölçü indirdik.” (Hadid 25). İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: Ben Resulullah’ın (s.a.a) defalarca şöyle buyurduğunu duydum: “Zayıfın hakkının güçlüden korkmadan alınmadığı bir ümmet temizlenemez.” Bundan farklı bir davranışa meyleden kimse kuruntuya kapılmıştır. Resulullah (s.a.a), İmam Ali (a.s) ve İmam Hüseyin (a.s) gibi adalet önderlerine en yakın olan kişi, onların sözlerine en fazla amel eden ve siyretine tabi olan kişidir.
İnsanların yönetimini üstlenmiş kimseler İmam Ali’nin (a.s) Malik Eşter’e yazmış olduğu mektubu okumalıdırlar. Hazret bu mektubunda adalet ve emanetin temel prensiplerini Malik Eşter’e tek tek saymıştır. Dolayısıyla bu mektup yöneticiler için çok faydalıdır. Herkes kendi mesuliyetine uygun düzeyde bu mektuptan istifade edebilir. Mesuliyet ve sorumluluğun dairesi ne kadar büyürse bu mektuptaki desturlara riayet etmek de daha çok vacip olur.
8- Öğrenme ve Bilgiyi Artırma Ruhiyesi Taşıma
Sekizinci tavsiyem ise kendinizi öğrenme ruhiyesi ile süslemenizdir. Hayatın tüm kademelerinde ve muhtelif alanlarında hikmet ve bilginizi artırma peşinde olun. Ameller, davranışlar ve eserler üzerinde düşünün; etrafınızda cereyan eden olaylar ve onların sonuçları üzerinde düşünün. Böylece her gün ilim, marifet ve tecrübenizde belli düzeyde bir artış olsun. Zira bu hayat, çeşitli boyutları ve üstün düzeyde derinliği olan bir okuldur. İnsan hiçbir zaman öğrenmekten ve bilgi edinmekten müstağni değildir. Ortaya çıkan her hadisede bir öğüt ve ibret gizlidir. Her vaka ve olayda bir mesaj vardır. Dikkatli şekilde düşünen kimse bu ibret ve mesajı görür. Dolayısıyla insan yaşadığı sürece ve Allah’a kavuşacağı güne kadar hiçbir zaman ilim öğrenmekten ve tecrübe kazanmaktan müstağni değildir. İnsanın basireti, bilgisi ve marifeti ne kadar fazla olursa elde edeceği tecrübeler ve ulaşacağı hakikatler de o ölçüde çok olur. Yüce Allah bu hususta şöyle buyurmuştur: “Kime hikmet verilmişse gerçekten ona çok hayır verilmiştir.” (Bakara 269). Yüce Allah Peygamberine bile şöyle emrediyor: “De ki: Rabbim, ilmimi artır.” (Taha 114)
İnsanın Sürekli Okuması Gereken Üç Kitap
İnsan üç kitapla ünsiyet kurmalıdır; dikkatli şekilde bu üç kitabı okuyarak onlardan azık edinmelidir. Bunların birincisi ve en üstün olanı, Allah’ın kullarına gönderdiği kitabıdır. Allah, kullarının akıl definelerini harekete geçirmek, hikmet pınarlarını akıtmak ve katılaşmış kalplerini yumuşatmak için bu yüce kitabı onlara göndermiştir. Bu kitapta sunduğu darbül mesellerle olayları en güzel şekilde anlatmıştır. Onun için insan bu kitabı tilavet etmeyi asla bırakmamalıdır. İnsan onu okuduğunda sanki Allah’ı dinliyormuş gibi bir hisse kapılır. Zira Kur’an-ı Kerim, Allah’ın tüm kullarına göndermiş olduğu mesajıdır.
İkinci kitap ise Nehcül Belaga’dır. Bu kitap genel olarak Kur’ani mefhumlar ve işaretleri fasih ifadelerle açıklamakta, insanda tefekkür, ibret ve hikmet hissini tahrik etmektedir. Dolayısıyla fırsatı olan herkesin bu kitabı okumayı terk etmesi doğru değildir. İnsan bu kitabı okuduğunda Emirulmuminin İmam Ali’nin (a.s) hitap ettiği insanların arasında olduğu hissine kapılır. Özellikle bu hususta İmam Ali’nin (a.s) evladı İmam Hüseyin’e (a.s) yazdığı mektup üzerinde düşünmek faydalıdır.
Üçüncü kitap Sahife-i Seccadiye’dir. Bu kitap da Kur’an’dan alınan maarifi içeren belagat düzeyi yüksek dualardan oluşan bir kitaptır. Bu kitapta insan için önemli olan ve bilmesi gereken konular öğretilmiştir. Sahife-i Seccadiye kişinin kendisini nasıl muhasebe edip eleştiride bulunması gerektiğinin, nefiste gizli olan yönlerin ve sırların keşfedilip açıklandığı ve özellikle beğenilmiş ahlaki özelliklerin çok güzel şekilde beyan edildiği bir kitaptır.
Bu sekiz tavsiye aslında hayatta istikametli ve sağlam bir duruşun rükünlerini hatırlatmaktır. İnsan bunlarda hak ve hakikati, deruni saflığı, aklın şahitlerini ve yaşamın tecrübelerini görmektedir. İlahi mesajlar ve basiretli insanların öğütleri de bizlere bu hakikatleri hatırlatmaktadır. Dolayısıyla her insanın bunlara amel etme yolunda çaba göstermesi en uygun davranıştır. Özellikle bedensel ve psikolojik olarak kudret ve gücün doruğunda bulunan gençler bilmelidirler ki bu tavsiyeler her insan için bir yaşam sermayesidir. Bu sermayenin bir kısmını kaybetmiş olanlar da şunu bilmelidirler ki: Bu sermayeden azıcık nasiplenmek bile tümünden mahrum kalmaktan daha iyidir. Yüce Allah şöyle buyurmuştur: “Kim zerre ağırlığında bir hayır yapmışsa, onu görür. Kim de zerre ağırlığında bir kötülük yapmışsa, onu görür.” (Zilzal 7-8)
Allah’tan, sizi dünya ve ahrette saadet ve istikamete götürecek işlere muvaffak kılmasını niyaz ediyorum. Gerçek manada başarı veren yardımcı O’dur.
28 Rebiul Evvel 1437